- kaynatmak
- kaynatmak II, 357
Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini. 2009.
Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini. 2009.
kaynatmak — i 1) Kaynamasını sağlamak Kalksam, bir ıhlamur kaynatıp içsem. S. F. Abasıyanık 2) Kaynak yaptırmak 3) argo Unutturmak Ara sıra kendi gecikmelerini araya kaynatmak için beni birkaç gün izinle gönderiyordu. R. N. Güntekin 4) argo Belli etmeden… … Çağatay Osmanlı Sözlük
pekmez kaynatmak — pekmez yapmak Karısı ile kaynatası çoktan kalkmışlar, bahçede pekmez kaynatıyorlar. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
gır kaynatmak — birkaç kişi işlerini bırakıp yârenlik etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
el kazanıyla aş kaynatmak — başkasının hazırladığı imkânları kendi hesabına kullanarak iş çevirmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
kanını kaynatmak — heyecanlandırmak, coşturmak Görenin kanını kaynatan bir tadı vardı duruşunun, bakışının. Y. Kemal … Çağatay Osmanlı Sözlük
çokratmak — kaynatmak. I I, 333, 334 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
fıkırdatmak — i 1) Fıkır fıkır kaynatmak 2) mec. Cilve yapmasına sebep olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
gır — is., argo 1) Söz, lakırtı 2) sf. Yalan, uydurma Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller gır atmak gır geçmek gır kaynatmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
kan — is. 1) Atardamar ve toplardamarların içinde dolaşarak hücrelerde özümleme, yadımlama görevlerini sağlayan plazma ve yuvarlardan oluşmuş kırmızı renkli sıvı Cebinden çıkardığı mendille ellerine bulaşan kanları silerek haykırdı. Ö. Seyfettin 2) mec … Çağatay Osmanlı Sözlük